Ahmet TAŞKENT
Okul çıkışında her zaman olduğu gibi panoların önündeki yerimi aldım. Okul çıkışında insanların (ne işe yarayacaksa) okulun garaj kapısından çıkan servislerin içindeki hoşlandıkları kızları son bir kez kestikleri yerdi panoların önü...
İlkokuldaki 'dansa davet' oyununu andıran bir ortam vardı. Aklıma o oyunda kızların suratımda patlattığı tabanlar geldi. Altı üstü ellerini yukarıda birleştiren arkadaşlarımızın eğilerek önlerinden geçecektik. Sanki evlenme teklifi ettim. Bu kadar büyütülecek olay nedir yani? Tahmin ediyorum ki sebebi büyük ihtimalle bugün bile büyük denilerek dalga geçilen kafamın ilkokul zamanlarında da aynı boyutta olmasıydı. Yıllar geçtikçe vücudum gelişmiş ve büyümüş, kafamsa sabit kalmıştı. İnsan anatomisi bu defa güldürmemişti.
Tüm bir günü, tenefüslerde bile abaza gibi büyük sahaya inerek orta-kafa-gol oynayarak geçiren bir topluluğun aşk hayatını okul bitiminde o hoşlanılan kıza 3 saniyelik bakma eylemine sıkıştırması oldukça düşündürücü.
Panoların önünde etrafa bakınırken gözüme Kayhan ilişti. Herkes sırtını panolara vermiş kesecekleri kızı beklerken, kendisinin suratı panoya dönüktü ve ciddi ciddi panodaki reklamı okuyordu. Gördüğüm manzaraya bir anlam yüklemeye çalışırken yolun karşısından Uygar seslendi, döndüm baktım. Elleriyle birtakım işaretler yaptı anlamadım. Bir tek en son yaptığı baş parmağını ağzına iki üç kez götürüp kafasını arkaya atmasına kafamla onay verdim. Birkaç hareket daha yaptı onları da anlamadım, sinirlendi. Elini isyan eder şekilde havaya kaldırıp gitti.
Agresif bir insandı Uygar, bunu birkaç kez tecrübe de etmiştim. Gerek Kadıköy'e her gelişimde patsos yeme sözü verdiğimde bu işin takipçisi olacağını söylediği andaki kararlılığı, gerekse de iki fırt daha alınabilecek sigarayı söndürdüğümde bana verdiği ültimatom aklımdan çıkmıyordu. Tekin biri değildi. Her an ağzımın ortasına vuracakmış gibi bir hali vardı.
Ortalıkta mal gibi beklerken Emir geldi. Akşam Erkan'a içmeye gidene kadar birlikte takılmayı teklif ettim. Annesiyle karfur'a gideceğini ve aramıza ancak akşam katılabileceğini söyledi. "Peki" dedim ve Sakız'da sandviç abanan Çağdaş ve Erkan'ın yanına gittim. Bir kaşar-salamlı ekmek söyledim, elinde ciğerli-amerikan salatalı-ketçaplı-mayonezli ekmek yiyen Erkan benle alay etti.
Erkan'ın enteresan bir iç dünyası vardı. Ona doğru gelmeyen ya da kendi yaptığı tercihlerin dışında tercih yapan insanlarla içgüdüsel olarak alay ediyordu. Kaşar-salamı savunsam bana ciğerin çok daha pahalı-çok daha lezzetli bir şey olduğundan, ikimizin yediğimiz şeylere neredeyse aynı parayı verdiğimizden ve dolaylı yoldan benim kazıklandığımdan, bununla da yetinmeyip amerikan salatasını sevmeyenin aklından şüphe edeceğinden falan bahsedebilirdi. O yüzden cevap vermeyerek susmayı tercih ettim.
Sandviçleri yerken bir süre Yılmaz'la basketbolun ne menem bir spor olduğundan bahsettik. Benim 10 kişinin o kadar küçük bir sahada herhangi bir spor dalını icra edemeyeceği hakkındaki sözlerimi Yılmaz basketbol topunun çok büyük olduğunu, o kadar büyük topla oynanamayacağını söyleyerek destekledi. Hatta lafı basketbolda abanmanın olmamasını çok saçma bulmasına kadar getirdi. Konuştuklarımızı dışarıdan biri duysa eskiden bizi bir grup adamın kaçırıp, zorla Abdi İpekçi'ye götürerek istenmeyen şeyler yaşattırdıklarını zannedebilirdi. Nedenini bilmiyorum, o derece kin güdüyorduk basketbola.
Biz basketbola yardırırken İbrahim geldi yanımıza, "oouubaklımneyiyoruz" diyerek ekmeğimden o kadar büyük bir ısırık aldı ki resmen canım acıdı. Ecdadıma sövse daha iyiydi. Bu yaptığı yetmezmiş gibi "bunebe sadcekaşarmıbu" diyerek aşağıladı. Erkan güldü, "s.ktrin lan" dedim ben de.
Eve gidip üstümü başımı değiştireceğimi ve akşam nasılsa Erkanlar'da görüşeceğimizi söyleyerek yanlarından ayrıldım ve dolmuşa binmek üzere Bahariye tarafına doğru yola koyuldum. Kilisenin önünden geçerken gözüme tezgahtaki cd'lere bakan Cem takıldı. Adımlarımı hızlandırarak arkasından ona sert bir şekilde çarptım. Unutmayın ki ergen olmak bunu gerektirir. "Laan" diyip bana doğru döndü. Gel akşam için mp3 bakıyorum dedi. Elinde duran seçtiği cdlere baktım, "Ahmet Kaya Resitaller 1", "Ahmet Kaya Resitaller 2" ve "Ahmet Kaya Resitaller 3" vardı. 'Bu ne acı bir tarz' diye düşündüm, cdlerden birinde 'bahtiyar' olup olmadığını kontrol ettikten sonra kendisinden müsade isteyerek tekrar yola koyuldum.
Dolmuştan Erenköy sapağında indim, yine her ergenin yaptığı gibi ışığın yanmasını beklemeden arabaların arasından koşarak sahilyolundan caddeye doğru uzanan yolu çekmeye başladım.
Caddedeki ışıklarda karşıdan karşıya geçerken Emir iki kızla beraber yanımdan geçti.
(tu bi kontinyud)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder