
Yine bir otel odasındaydı. Hani duvarlar üstüne üstüne gelir ya insanın... Hele bu sefer kendini tam anlamıyla bir hücrede gibi hissediyordu. Hepsi bir yana bir de şu anket meselesi çıkmıştı. Hakikaten de neyin nesiydi bu şimdi, “Her şeyimiz tamdı da bir anketimiz eksikti...” diye düşündü. Tekrar dönüp hücresinin duvarlarını inceledi. Bu sefer sözünü etmeye değer hiç bir şey bulamadı, ortalama bir otel odasıydı işte. Çekmecesinde bir seccade ve kıbleyi gösteren ok bulunduran “yaratıcı” elin dokunduğu o yerlerden değildi mesela. Madem hizmette sınır yok, neden bir pusula değil de ok diye düşünmüştü o zamanlar ilk şoku atlattığında. Cevabı yine aynı ok, bu sefer yorgun argın yatağına uzanıp uykuya dalmaya çalışırken tavandan kalbine saplanarak vermişti. Tabiki de cevap belliydi: Hangi pusula bu kadar etkili olabilir, bu kadar yürekten çağırabilir ve doğru yolu gösterebilirdi ki?
Tam bunları düşünürken ekranın sol köşesinden açılan pencereyle önce irkildi, sonra gülümsedi.
“Windows media player found: “53rizeli53-pc”
Oda gayet normaldi ama otel muhteviyatı da fena değildi demek ki. Hem böylece yarın kahvaltıda rizeliyi bulma oyunu oynayarak kendini de eyleyebilirdi. Yatıp uyuması gerekirken oturmuş nelerden bahsediyordu. Bu anket meselesi hakikaten canını çok sıkmış olmalıydı. Onu birazcık olsun tanıyanlar uykusundan feragat ettiyse kendisine yapılan bu haksız ithamdan ne denli rahatsız olduğunu kolaylıkla tahmin edebilirdi. Ama ne kadar hayra yormaya çalışsa da bunun altında da art niyet aramıyor değildi. Hoş aramadan da bulabilirdi ya neyse. Hafızasını azıcık zorlaması yetmişti. Zamansızlıktan ve yoğunluktan yakınırken bunu bir bahane olarak algılayıp “ahı... sen de iş kadını oldun değil mi şimdi? Ahı ahı!” diye gülen de, acılarıyla dalga geçen de çakma Cihangir enteli C.T.’den başkası değildi. Moda’lı olduğu için ayrı tuttuğu İ.B.’nin de ondan farklı kalır bir yanı yoktu. Cümbür cemaat içmeye eğlenmeye çıkılan gecelerde anca 5 fındık votka sonrasında arayıp çağırmak aklına gelir, şehirdışında olduğunu söylediğinde ise anlayabildiği kadarı ile “iiiii, olmamışo olmamış, öyle iş mi olur iiii, çokkötükötüü...” der, telefonu kapatır, insanı cinnetin kıyısına yaklaştırırdı. Düşündükçe daha çok hatırlamaya, hatırladıkça daha çok sinirlenmeye başlamıştı. Niğde gazozuna methiyeler düzerek çileden çıkmasına sebep olanlar da yine onlar değil miydi?
Bu anket de olsa olsa bu kıtibiyozlarından elinden çıkmıştı. Öyle bile olsa onlara kızamadı, hatta biran durup düşününce onları ne kadar uzun zamandır görmediğini farketti. Neredeyse özlediğinden bahsedecekti ki “yok deve!” dedi içinden. Birden irkildi. Gerçekten de bu sefer tuzağa düşmüştü. Sinirine yenik düşüp kapanan gözlerinin arasından alelacele bir şeyler karalamak, dandik bir yazı yazıp o da yetmezmiş gibi içine yersiz duygusallıklar serpiştirmek neyse de, kendinden üçüncü şahıs olarak bahsetmek de neyin nesiydi? “Yok deve!” dedi içinden, “ne hallere düştük...”
Ama doğrusu “Yok devenin nalı.” olmalıydı.
Tam bunları düşünürken ekranın sol köşesinden açılan pencereyle önce irkildi, sonra gülümsedi.
“Windows media player found: “53rizeli53-pc”
Oda gayet normaldi ama otel muhteviyatı da fena değildi demek ki. Hem böylece yarın kahvaltıda rizeliyi bulma oyunu oynayarak kendini de eyleyebilirdi. Yatıp uyuması gerekirken oturmuş nelerden bahsediyordu. Bu anket meselesi hakikaten canını çok sıkmış olmalıydı. Onu birazcık olsun tanıyanlar uykusundan feragat ettiyse kendisine yapılan bu haksız ithamdan ne denli rahatsız olduğunu kolaylıkla tahmin edebilirdi. Ama ne kadar hayra yormaya çalışsa da bunun altında da art niyet aramıyor değildi. Hoş aramadan da bulabilirdi ya neyse. Hafızasını azıcık zorlaması yetmişti. Zamansızlıktan ve yoğunluktan yakınırken bunu bir bahane olarak algılayıp “ahı... sen de iş kadını oldun değil mi şimdi? Ahı ahı!” diye gülen de, acılarıyla dalga geçen de çakma Cihangir enteli C.T.’den başkası değildi. Moda’lı olduğu için ayrı tuttuğu İ.B.’nin de ondan farklı kalır bir yanı yoktu. Cümbür cemaat içmeye eğlenmeye çıkılan gecelerde anca 5 fındık votka sonrasında arayıp çağırmak aklına gelir, şehirdışında olduğunu söylediğinde ise anlayabildiği kadarı ile “iiiii, olmamışo olmamış, öyle iş mi olur iiii, çokkötükötüü...” der, telefonu kapatır, insanı cinnetin kıyısına yaklaştırırdı. Düşündükçe daha çok hatırlamaya, hatırladıkça daha çok sinirlenmeye başlamıştı. Niğde gazozuna methiyeler düzerek çileden çıkmasına sebep olanlar da yine onlar değil miydi?
Bu anket de olsa olsa bu kıtibiyozlarından elinden çıkmıştı. Öyle bile olsa onlara kızamadı, hatta biran durup düşününce onları ne kadar uzun zamandır görmediğini farketti. Neredeyse özlediğinden bahsedecekti ki “yok deve!” dedi içinden. Birden irkildi. Gerçekten de bu sefer tuzağa düşmüştü. Sinirine yenik düşüp kapanan gözlerinin arasından alelacele bir şeyler karalamak, dandik bir yazı yazıp o da yetmezmiş gibi içine yersiz duygusallıklar serpiştirmek neyse de, kendinden üçüncü şahıs olarak bahsetmek de neyin nesiydi? “Yok deve!” dedi içinden, “ne hallere düştük...”
Ama doğrusu “Yok devenin nalı.” olmalıydı.







