
Ülkemizin birlik ve beraberliğe ihtiyaç olduğu bu günlerde diye başlayan haber bültenlerinin ülkesinde sinema nasıl olur?
Bu sorunu cevabını arayacağız bu yazıda.Belkide bu sorunun tam bir cevabını bulamayacağız.Hiçbir zaman bir sonuç getiremeyen tartışma programları gibi bitecek bu yazıda akılda hiçbirşey bırakmayarak.
Start X 9 8 7 6 5 4 3 bip 1
İnsanlar Türkiye'de neden eski filmleri severler.Neden aklı başında bir film izleyicisi eski bir filmi tv'de yakaladığında geçemez.Çünkü Türkler samimi insanlardır.Eski yeşilçam yapımı filmlerideki en büyük özellik belkide sammimiyettir.Eski dönem filmlerin samimiyetinin yanında filmderde kullanılan teknikler akıllara zarardır.Negatifin kara borsadan bulunduğu , stüdyolardan çalındığı dönemleri dinledik abilerimizden.Filmlerin çekim aşamasında sis makinesi yerine kullanılan sigara üfleme teknikleri , gözü artık hergün 2 film bitirmekten kör olan flu çeken kameramanlar.Kaçan , dolandırıcı olmaya zorlanan yapımcılar.Sex furyası sırasında açlıktan takma isimlerden oluşturulan sahte jenerikler.Labaratuarda 35mm ses filmlerinin ikiye bölünüp 17.5 gibi bir formatı bulan Türk aklı.Negatiften emisyon kazıyıp yeniden pozlanabilen film teknikleri gibi daha çoğunu sayabileceğim akıllara zarar Türk icadı Türk Sineması. Sinema'nın fransızlar tarafından bulunduğunu kabul edersek Türk Sineması ise direkman Türkler tarafından bulunmuştur.Elbette bu bir mecazdır.
Yazıya ismini verense Türk Sinemasına şu anda ihanet içinde olan yapımcıların doymak bilemyen para hırslarıdır.Bir yanda 40 sene önce bu ülkede çalıntı yada kaçak negatiflerle çekilen 'Ah Güzel İstanbul' filmindeki samimiyet ve muhteşemlik , bir yanda da binbir teknik ve inanılmaz bir bütçeyle bayram yada sömestır tatillerine yönelik çıkarılan 'Çılgın Dershane' filmindeki et yığınlarının iğrençliği.Ülkemin sineması işte bunlardan dolayı hiçbir zaman iki yakasını bir araya getiremeyecektir.Sen istediğin kadar köprü yap 3.yü yap 5.yi hazırla nah sana.Sinemada görselliği bir yaka , senaryo , oyunculuk ve yönetimi ikinci bir yaka olarak görürsek ; tekniğin üst düzeylere çekildiği yani gelişim dönemindeki senaryosuzluklar , adını afişlere bu bir bilmemne yapımıdır yazan ego delisi yapımcılar bir yaka(siyahçam) , sıfırla çekilen muhteşem filmler(yeşilçam)karşı yaka.Araya köprüyü koysana sen ; kendini ooo kıtaları birleştiriyoruz bak bak diye tanıtacağına Avrupalıya.İnanılmaz.Abi ikisini bir arada göremeyecek mi bu bünye artık ya.
Peki devletin görevleri ve sinemasal sınırları nelerdir?
Türkiye'de eser işletme belgesini veren Kültür Bakanlığına bağlı bir heyet vardır.Sinema perdesine çıkmak isteyen her film bu heyete filmlerini göndermek zorundadırlar.Bu heyette asker , polis , müsteşar ve bunun gibi ünvanları olan insanlar vardır.Hepsi gelen filmde kendi kurumlarını yeren bir öge ararlar.Eğer bu ögeyi bulurlarsa ya filmi istedikleri yerden keserler ya yaş sınırı koyarlar yada filmi gösterime hiç sokmazlar.Bu yetki onlarda vardır.Aynı 'Mavi Gözlü Dev' filminde , Süleyman Demirel'in bile Habitat 2000'in açılışında kabullendiği ve onun sözüyle konuşmasını başlattığı Nazım Hikmet'in bir sözünü filmden acımadan çıkarttıkları gibi.150 kopyadan bu laf tek tek bildiğiniz hepinizin evinde bulunan makaslarla kesilmiştir ve çöpe atılmıştır.Bunu gören bir sinema aşığı nereye gider.Ne yapar.Yıl 2007dir.Bir kenarda diz çöker ve ağlar.Onu diz çökerttiren ise kendi devletidir.Gelelim kültür bakanlığı desteklerine.Kültür bakanlığı her sene değişik kategorigler altında uzun ve kısa metraj projesi olan yönetmenlere para yardımı yapar.Tabiki deniz fenerinin ülkesinde bu da manipüle edilir.Hükümete yakın duran kesim her zaman yardımını alır.Yakın durmayan genç ve içinde samimi bir sinema aşkı olan yönetmenlere acı haber ya siteden direk yüzlerine söylenir ya da hevesler eksik birkaç belgenin öne sürülmesiyle tüketilir.Sinemaya küsmeler işte burda başlar.
Ne yapmalı?
Vallahi işte onu bana sormayın.Tecavüzlerin,tacizlerin,hırsızlıkların ve ayrımcılıkların artmasının bence en büyük suçlusu , birinci sırayı hiçkimseye vermeyen dandik ve sahte televizyonculuk anlayışıysa ikinci olarak bu bahsettiğim iğrenç et yığınlarından oluşan filmleri yapan ; bayram , sömestır ve resmi tatillerde dışarıya çıkan ve bizlerin apaçi diye nitelendirdiği (aslında onlar sadece ekmek kazanma peşindeler, bu suçtaki payları bunları vizyona sokanlarınkinden çok daha az) , kitleye bu filmleri ulaştıranlardır.Diyecekler ki eee kardeşim sen kapitale mi karşısın , gişe filmi yapılmasın mı yani?Tabiki yapın.Örnek olarak Osmanlı Padişahı bir gişe fimidir.Güzel de bir gişe filmidir.Bu gişe filmleri sektörün ayakta kalmasını ve bunlardan kazanılan paraların doğru işlere yatırılarak sinemanın devamını ve gelişimini sağlar.Fakat burda ayırmamız gereken Recep İvedik 1 ve 2'yi yapan yapımcının bu furyayı Çılgın dershane 1 ve 2'yi yaparak devam ettirmesi ve paraya doymamasıdır.İnşallah o yapımcı beni şaşırtır ve bütün bunlardan kazandığı paralarla Türkiye'de yapılacak en büyük bütçeli düzgün filmi yapar.Yoksa elin oğlu gider Angela'yı ve benzeri filmleri yapar Paris , Paris olur.Milyonlar akın eder turizm gelişir bütçesi ayakta kalır.İstanbul'sa 2010 Kültür başkenti yok asya ve avrupayı birbirine bağlayan ülke gibi başlıklarla oyalanır Recep İvedikler devam ettirilir ve İstanbul bir gün gelir İstanbul beyefendilerini dışarı atar apaçi şehri olur.Türkiye'de IMF'den tekrar para alır.Sömürge olur.Bu bir oyundur çakır , fakat bu oyun bozulacaktır.Neyle bozulacaktır?Sinemayla , müzikle , sanatla , kültürle bozulacaktır.Kim bozacaktır?Sinemaya gönül verenler , gözünü açanlar , uyananlar , uyandıranlar , müzikle uğraşanlar , hala albüm satın alanlar , dvd alanlar , festivallere katılanlar , katılmasa da takip edenler , edebiyata gönül verenler , iş dışında sanata zaman ayıranlar ;yani benim arkadaşlarım.
Hepinizi seviyorum lan bu yüzden işte.
Gerizekalılar.
04.04 - 06.12.08@cihangir blues
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder