Maskeli Balo

Ahmet TAŞKENT

Hani yalnız başınıza tv seyrederken ekrandaki kişinin yaptığı rezillikten siz utanırsınız da kanalı değiştirirsiniz ya, o an onun için aynen bu duyguları besliyordum. Kızlı erkekli grubu etrafında toplamış, coştukça coşuyor, dizginlenemez bir hal alıyordu. Ama ne yazık ki kendisinin bir off tuşu yoktu.

Adeta sağlı sollu salvolar yapıyordu kalabalığa. Hızını alamadı kendi memleketinden çıkmış birkaç sanatçıdan ve devlet büyüğünden bahsetti. Buna oldum olası anlam verememişimdir. Kazım Koyuncu’nun doğduğu yerin diğer insanlardan kilometre bazında daha yakınında doğmak bir insana ne katabilir, ne gibi avantajlar sağlayabilir ki? Ayrıca oyuna girerken ne anlama geldiğini bilmeden haç işareti yapan Orhan Çıkrıkçı da Trabzonlu değil mi diye sorarlar adama. Buna ne cevap vereceksin? Hiçbir şey söylemeden bir süre bu maskeli baloyu seyrettim. Memleketini övme olayı bitecek gibi durmuyordu. Sonuçta ben de 3 yıldır iyi bir ivme yakalayarak 2. Lig klasman grubuna çıkmaya hak kazanmış şanlı Çankırı Belediyespor’dan bahsedebilirdim. Ya da Çankırılı deli köçeklerden. Ama etmedim. Erdem sahibi bir insana yakışmazdı.

Çıtayı daha da yukarılara taşıyarak, ‘Dünya’nın en büyük şehir takımı hangisidir bilen var mı?’ diye sordu kendisini dinleyen kalabalığa. Ordan bir dangoz ‘Trabzon mu abi?’ diye atladı büyük bir şevkle. ‘Gerizekalı’ dedim dangoza içimden. Nasıl oluyor da oltasına geliyorlardı anlamıyordum. Kaşlarını havaya kaldırarak ‘Hayır, Napoli’ dedi. Herkes sus pus onu dinliyordu. Sigarasını yaktı, tişörtünün ön tarafını iki parmağıyla öne çekip bırakaktıktan sonra ‘İkincisi de Trabzonspor’dur’ diyerek dumanı yukarıya doğru üfledi.

Söylediğiniz yalana inanılmasını istiyorsanız, çok yüksekten atmazsınız, övdüğünüz şeyi en iyi gibi göstermezsiniz ki inandırıcılığı artsın. Bunu az çok bu işin içinde olanlar bilirler. Böyle basit bir olguyu nasıl olur da orda oturan kimse çözemez? Çok garip…

O ana kadar etrafında kandırabildiği insanların çokluğundan varlığımı unutmuş olacak, karşısına baktığında masanın diğer ucunda gözlerini üzerine dikmiş olan beni görünce afalladı. Hafif sırıttı mahçubiyetle, göz göze geldik.

Gözler çok şey anlatır. Platonik aşk beslediğiniz insana bakarsınız, içinizden çok şey geçer o an, sıkı sıkı sarılmak ve hiç bırakmamak istersiniz. Yeni doğmuş bir bebeğe veya ölmek üzere olan birine bakıp hayatın anlamsızlığı üzerine düşünürsünüz. Bir de benim o an olduğu gibi, iyi tanıdığı insanın kolpalarını yakaladığınız anki göz göze gelme olayı vardır ki bu bambaşka bir taddır. Paha biçilemez bir andır. Yakalanansanız utanç, yakalayansanız keyif verir. Ne yaptığının farkındayım manasında göz kırptım. Hatasının farkına varmış olacak ki hemen gözlerini kaçırdı benden.

Kolpayı yakalamanın verdiği neşeyle bir keyif sigarası yakacaktım ki telefonum çaldı. Arayan ebedi huzura ereceğini düşündüğü anda kendi kafasına sıkacağını öngördüğüm kadim dostum E.E’ydi. ‘Hemen konuya geçiyorum, öncelikle n’aber?’ dedi her zamanki heyecanlı ses tonuyla. ‘Olm çok komik, C. burda coştukça coştu, şöyle kolpa yaptı, böyle yalanlar söyledi’ diye bir bir anlattım olanları. Klasik 15 saniyelik Tatar gülüşünün ardından sorusunu yöneltti. Biraz düşündükten sonra ‘Bence polislik bi vaka yok, ama sen yine de tedbirini al efes iç sonuçta yılların firması, bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Ayrıca birkaç ay önce dayı olman da bir şeyi değiştirmez’ diyip rahatlattım içini. Sorduğu soruyu burda açıklayıp kısaca kestirip atmak istemiyorum. Anlamsızlığını ve içinde barındırdığı çelişkileri ilerde bu soruyla ilgili yazacağım 400 sayfalık kitabımda anlatırım.

O gecenin devamında C.’nin evine gittik. Yeni aldığı ps3’te viningilevın açtı önüme. Friendly maç teklif etti, bu kibar teklifi kendi sahamda olması koşuluyla kabul ettim. Basit bir sanal oyunda bile ev sahibi ekibi daha avantajlı göstermişlerdir, kartlar rakibime daha kolay çıkar diye düşünerek kurnazlık peşinde koştum. Abaza gibi Brezilya’yı aldım. C. Trabzonspor’u alınca inceden kıllandım. Zira böylesi enternasyonel bir oyunda Trabzonspor’un yeri yoktu kanımca. Maça başladık. C. maçın henüz 14. dakikasında cemodopuloş adlı yunan forvetiyle golü bulunca taşlar yerine oturdu. Trabzonspor’u oyunda kendisi yaratmıştı, üşenmeden tek tek futbolcu isimlerini yazarak formaları ayarlamış, ardından da kendisini Gökhan Ünal’ın yanına 2. bir forvet olarak yerleştirmişti.

‘Akıllanmayacaksın değil mi?’ dedim, hafifçe sırıtarak tişörtünü iki parmağıyla öne çekip bıraktı.

Akıllanmayacaktı.

Hiç yorum yok: