Başlamak Bitirmenin Yarısıdır!

Efe E. KAYA

Terlemişti, ıssız bir adada daktilosunun başına oturmuş birşeyler yazmak için çabalıyordu. Ne yazmak istediğine, nasıl başlayacağına dair aklına en ufak bir fikir gelmiyordu. İlham kaynağı bulmak için bu yeri seçmiş, herkesten uzakta, sessizliğin içinde, şehirde kendisine uzaktan selam bile vermeyen ilham perisiyle günlerce yarenlik edebileceğini düşünmüştü. Ama işler hiç istediği gibi gitmemişti. Daktilosu sürekli takılıyor, el fenerinin ışığı yetersiz geliyor, çok sevdiğini ve ihtiyacı olduğunu düşündüğü yalnızlık canını sıkmaya başlıyordu.

Üstelik etrafta keskin bir bok kokusu vardı. Hay aksi nerden gelmişti buraya. Ailesiyle beraber yaşadığı, şehrin en güzel yerlerinden birindeki konağı bırakıp buralara gelmeyi nerden çıkarmıştı. Evinde olsaydı, bi iki telefon eder, yarım saat içinde kendini sokakta bulurdu. Her zaman gittikleri küçük meyhaneye gider iki duble rakının üstüne biraz da dostlarının muhabbeti eklendi mi keyfine diyecek olmazdı. Ya da bira mı içerdi acaba? Şöyle bol köpüklü buz gibi bi bira.. En iyisi oraya gidince karar verirdi, canı ne istiyosa onu söylerdi.

Ama bu saatte kim gelirdi onla? Birini bulurdu elbet, bi an için hemen sandala atlayıp gitmeyi düşündü ama vazgeçti. Burda kalmalıydı, zaten bu ıssız adaya gelmesinin de amacı bu değil miydi, çalışmasına engel olan şeylerden uzaklaşınca –yapacak hiçbir şeyin olmadığı bu yerde- istediği gibi yazabilecekti. Zar zor bir dergide yazarlık bulabilmişti zaten, bunu da kaçırırsa başına gelebilecek felaketlerin farkındaydı. “Aslında durumum o kadar da kötü değil” diye düşündü, babasının hatırlı bir arkadaşı olan bir avukatın getir-götür işlerini yapıyordu. Gide-gele işi öğrenmişti, bazen kendisini avukat zannedenler bile olurdu. Öyle zamanlarda çok keyiflenirdi. Göğsünü gere gere adliyenin içinde yürümeye başlar, “üstatlardan” birini görüp hukuki teatilerde bulunmak için can atardı. Halbuki “üstat” dediği insanların hepsi kendisi gibi eşin dostun yanında “iş takip eden” arkadaşlarıydı.

Sıkıldı, daktilosunu kenara atıp bi sigara yaktı, bu dergi istediği şeyi yapmak için son şansıydı ve bu ıssız ada bu şansını en iyi kullanabileceği yerdi. Bu ada, felçli ayaklarından kurtulup, özgürce ve doyasıya istediği hayata doğru koşmaya başlayacağı yerdi. Sigara kağıdının yanarken çıkardığı sesi dinlerken o gün yirminci kez “Başlamak bitirmenin yarısıdır” diye düşündü, ama bu sefer diğerlerinden farklı olarak ilk defa daktilonun ciddi sesi adada yankılanmıştı. “Merhaba” yazdı ve hiçbirşey düşünmeden yattı...

Hiç yorum yok: