
Bir matematikçi sanmaz fakat bilir. İnandırmaya çalısmaz çünkü ispat eder. Güveninizi beklemez. Belki dikkat etmenizi ister.
Bu ünlü sözden matematiği çıkarıp aşık kelimesini koyduğunuzda başlar aşk matematiği. Kızlar için birer sayı olduğumuzu varsayalım. Kızın ise matematikçi. Bizle neden oynarlar? Toplarlar, çarparlar, çıkarırlar, bölerler çünkü bizi hiçbir zaman tam olarak anlamazlar, sadece anladıklarını zannedip kafalarında senaryolar kurup onlara inanırlar. Formülleri kendileri yaratıp , kendileri kullanırlar. Neden çünkü hem zaman geçer hem de işlerine yarar. Hayatları kolaylaşır.
Cihangirdeki malikanemde geçmiş günlerden birinde 67 yıllık şaraplarımdan birini açtığım o eşsiz gecede çaldı kapım. Gelen, ismini veremeyeceğim Saten Dergi yazarlarından biriydi. Son yayınladığım şiirimi okumuş, 'umut var umut' diye bağırarak girdi kapımdan son derece sarhoşken. Kapıya tutunamadan yere yığıldı. Kafasını hafif kaldırarak gözlüklerinin altına sıkışmış top top yanaklarıyla hafifçe sırıtarak 'umut falan yok' diye haykırdı, şaşkın bakan suratıma.
Yerden binbir zorlukla kaldırabildiğim eski dostumu, boğaza bakan eşsiz cumbamdaki tekli 2 koltuktan birine oturttum. Karşısına da ben oturdum. "Nasılsın?" dedim, cevap vermedi. Uzun süre konuşmadık. Cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıdı başı hafif yana yatık okumaya başladı.
"Çok da hevesli başlamıştım bu büyüme olayına.
Nasıl bilebilirdim bu kadar acı olabileceğini
Sorumluluklar umurumda bile değil
Ama o iki göz yokmu
Durdum orda. Hayat durdu." dedi özenti bir Rutkay Aziz ses tonuyla.
Gülümsedim. Şarabımdan bir yudum alıp boğaza bakarak, "Ne oldu desem anlatacak mısın ki?" dedim. "Sence?" dedi. "Anlatırsın" dedim. "Ama bu kadar sarhoş olsan da bilinçaltın seni korur söylemek istemediğin şeylerden" diye cevapladım. "E o zaman neden soruyosun?" dedi. Sen değil misin yanımda susan arkadaş istiyorum diyen? Al geldim burdayım susuyorum" dedi. "Yanındayım ya yetmiyor mu?"
Yerimden kalktım. Sezen Aksu'nun 'seni kimler aldı' şarkısını açtım. 'Gönlümün bayramları şenliği söndü' kısmında gözlerinden dökülen o samimi yaşlar, ortaokul sıralarına duyduğu özlemi açıkça belli ediyordu. Büyümüştü. O küçük adamdan büyük büyük gözyaşları süzülüyordu. Gözyaşları hıçkırıklara dönüştüğünde "Ben samimiyetsizin tekiyim, kendimde değilim" diye sayıklamaya başladı. Sarıldık. Kamera zoom outla yavaşça yukarı doğru uzaklaşıyor...
Aradan birer koyu kahve ve 1 saat geçirdikten sonra "Çok kadın üzdüm, çok kadında beni üzdü' dedi. "Belli he he" dedim. Anlaşılan komadan çıkmıştı. Kendisini hiç olmadığı biri gibi göstermeye başlamıştı çünkü. O samimiyet koması belli ki geçmişti. İki iki daha 4 etmişti. Kız matematisyen büyücüler gene istediklerini almışlardı. Arkadaşımı, bazı çizmeye bile zorlandığım, çizerken provalar yaptığım sembollerle, okuyamadığım formüllerle değiştirmişlerdi. İstedikleri adam yapmışlardı bile. Çantalarını getirtecek, eğlencelere, yemeklere götürecek adam. Hatta yeri geldiğinde kafasını hafifçe arkaya attırtıp 'Ne haber serseriler!' bile dedirtebileceklerdi ilerki raddelerde.
"Pufff" dedikten sonra, Sezen Aksu'yu çıkarıp, Ogeday'ın 'Arkadaşımı Hadi Geri Verin Bana' adlı şarkısını koydum. Gülüştük.
'Aşk , farklı şeylere aynı isim verme sanatıdır.'
JULES HENRi POiNCARE feat. Cem Taşkara
3.39 @ Cihangir Blues
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder