“Kaçta buluşuyoruz lan!” diye sordum heyecanla. “Ben seni işim bitince ararım” diyip yüzüme kapattı. Tekrar aradım. “Ne var?” dedi, biraz sinirli. “Ne kapatıyon lan yüzüme?” dedim. Pıff’ladı. “Neyse tamam işin bitince ararsın” diyip kapattım. İçim içime sığmıyordu.
Dolabımı açtım, yeni aldığım gömleği giydim, üstüme de ceket. Kokumu sürdüm. Aramasını beklemeye başladım. Saate baktım 3’tü. Buluşmamıza yaklaşık 6 saat vardı. Saat 4 olunca üstümdeki ceketi çıkarmaya karar verdim. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu.
Buluşma saati geldi çattı. Mekana girdim. Tek başına en izbe masada oturuyor, rakısını içiyordu. Arkasından gizlice yaklaştım, parlak ensesine darbeli ve sert bir şaplak indirdim. O sırada rakısından yudum alıyordu, bardak dişlerine çarptı. Eli yüzü rakı olmuştu. Agresif bir şekilde arkasını döndü ve sırıtan beni gördü. “Naber laan!” dedim. Ya sabır çekerek önüne döndü, bir yandan selpakla elini yüzünü silerek. Geçtim karşısına oturdum. “Napıyosun, nasıl gidiyor?” dedim. “İyi” dedi. “Emir’i itince nasıl düştü ama de mi?” dedim. “Hee” dedi. Geldiğime memnun olmamış gibi bir hali vardı. Sanırım kendisi bunalımdaydı, ve yalnız kalmak istiyor, etrafında bir süre başkasını görmek istemiyordu. Ama çevremde ‘aşk doktoru’ olarak nam salmış olan ben, onu yalnız bırakamazdım. Bunalımdaki kişiler için en iyi panzehirin dostları olduğunun bilincindeydim. Ve geceyi onunla geçirip, moralini düzelterek eğlendirmeye and içmiştim. Kararlıydım.
“Olm” dedim, “Tam adamına rastladın. Seni bu durumdan kurtaracak adam benim. Şimdi beni iyi dinle; İlişkide 9 altın kural vardır…” Kuralların hepsini tek tek saydım. Pek etkilenmedi. Sadece son söylediğim “Kadınlar kuş gibidir, çok sıkarsan öldürürsün, çok rahat bırakırsan uçar giderler” kuralından etkilenir gibi oldu. “Bu nasihatler kulağına küpe olsun, unutma bunları” dedim. “Olur” dedi, haydariye ekmek banıp ağzına attı. “Hiç mi geri dönüşü yok, mesela kırmızı gül vermeyi denedin mi?” diye can alıcı bir soru yönelttim. Cevap vermedi. Belli ki denemiş, sonuç alamamıştı. Daha fazla zorlamadım.
Oturduk, içtik, ben anlattım o dinledi, ben soru sordum, o 4 harfi geçmeyen kelimelerle cevaplar verdi... En son anlattığım hikayeden ötürü çılgınlar gibi gülerken yanlışlıkla içtiğim birayı burnumdan suratına püskürttüm. Sanırım bardağı taşıran son damla oldu bu. Zira ayağa kalkıp ceketini giydi, masaya 2 tane turuncu fırlatıp kapıya doğru yöneldi. Ben de hemen peşinden tabi. Dedim ya arkadaşımı o halde bırakamazdım.
Beraber Moda’ya doğru yolu çekmeye başladık. “Kesene bereket aslan!” dedim. “Tamam” dedi. Gece boyunca ilk defa dört harfi geçen bir kelime kullanmıştı.’Yavaş yavaş çözülmeye başladı’ diye geçirdim içimden. Cafe Kemal’i geçtik, denizi gördük. Harika bir yakamoz vardı. Gitti yere oturdu, ayaklarını aşağı doğru sallandırarak… “Laolm” dedim, “Orda oturulur mu? Cırcır olursun, tırık olursun, gel şuraya banka otur” dedim. Cevap vermedi. Gittim arkasındaki banka oturdum.
Hava soğuktu. “Dondum lan, keşke üzerimize kalın bir şeyler alsaydık” dedim. Döndü, önce bana sonra da elimdeki vişneli soda şişesine baktı, hiçbir şey söylemedi. Şarabından bir yudum alıp ellerini önde kavuşturdu. Belli ki o da üşüyordu. Elimdeki vişneli sodayı uzatıp “Şerefe laaan!” diyip güldüm, tepki vermedi.
İki saat boyunca ben anlattım o dinledi. Saate baktım 2’ye geliyordu. “Eyvah!” dedim, döndü baktı. “Saat 2 olmuş hadi kalkalım, zaten taa Erenköy’e gidicem, yolum uzun” dedim. “Sen git” dedi. “Olmaz, sen de git artık evine” dedim. “Zaten zaar gibi gezdik saatlerce, bu kadar yeter. Bence içmeyi de bırak artık, böyle devam edersen teneşir paklar seni” diyip gevrek gevrek güldüm. Yine tepki vermedi. Ortak bir muhabbet açılır umuduyla sigaranın zararları ve alkolün ilerde ciğerimizi nasıl işlemez bir hale getireceği hakkında küçük çapta bir seminer verdim. “Gitsene sen artık.” dedi. O an anladım ki dostumun yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. İyi geceler dileyip son bir defa banka oturması için nasihat vererek yanından ayrıldım.
Biraz yürüdükten sonra ona döndüm ve “Arkadaşım! Umut var Umut!...” diye heyecanla bağırdım. Döndü, gözlüğünü düzeltip gözlerini kısarak baktı. “Burdalarmış lan, nasıl görmedik, 2 saattir 10 metre yanımızda oturuyolarmış da haberimiz yokmuş, bak Camcı da burada!” diye anırdım.
Uzakta olduğu için tam seçemedim ama sanırım yine pıff’ladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder