Arada Kaldım

İbrahim BAŞARIR

Suya yazı yazmak zordur ama sıraya çizgi çekmek kolaydır; fakat çekilen o çizgiye riayet etmek, sınırı aşmamak çok güçtür. Sevgili okur son derece gizemli bir giriş yaptığımın farkındayım ancak ileride de bahsedeceğim bu sınır çizgisi ilkokul yıllarımda benliğimde onarılmaz yaralar açtığı için konuya direk bir giriş yapamamakta, lafı dolandırmaktayım.

İlkokul 2 başlamış ve tabiki öğretmenimiz kendi kafasına göre oturan öğrencilerinin düzeninden hoşnut olmadığı için yaramazları ve iyi anlaşanları böl ve yönet politikası kapsamında sınıf oturma planında bir revizyona gitme kararı aldı. Sınıfımızın nüfusu yeteri kadar kalabalık olduğu için sıralarda 3'erli oturmamız gerekiyordu ve bu durumda en çok sıkıntıya düşen ortada oturan öğrenci oluyordu. İşte bu yeni plan çerçevesinde benim kaderime de böyle bir sıra ortası düştü. Solumda o güne kadar fazla sohbetimin olmadığı Serkan, sağımda ise sınıfın haylazlarından ve kavgacı çocuklarından Namık vardı. Namık'a sen gel ortaya otur diyemezdim, tek çarem Serkan'ın üzerine oynamaktı. Ancak ufak bir problemi gözden kaçırmıştım. Serkan SOLAKtı… O güne kadar fazla dikkat etmediğim bir husustu kalemi hangi el ile kullandığımız; ama o günden sonra hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.Öğretmenime serkan'ı şikayet ettiğimde ısrarla sol tarafta oturmak istemesi nedeniyle, Serkan'ın bahanesi çoktan hazırdı.

”Örtmenim ben solağım, sol tarafta oturmam gerek. Yoksa yazı yazarken dirseklerimiz çarpışır...”

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Hiç böyle bir şey aklıma gelmemişti, neden dirseklerimiz kapışacaktı ki. Hepimiz şunun şurasında defterlerimize bir şeyler yazma telaşesinde ve çabasındaydık. Bu kadar saf ve basit bir olgu içerisinde böyle bir karmaşa ve mücadelenin yeri olmaması gerekiyordu ancak hayat bana o küçük yaşımda yeni bir ders vermişti; Bir solağın sıranın solunda oturması gerektiği…

Artık kaderime razı olmuştum, elden bir şey gelmemekteydi. Serkan solak olduğu için sol kanadı parsellerken, Namık zaten sınıftaki namı sebebiyle bu tartışmaların çoktan uzağındaydı. Artık yapmam gereken bu dizilişle en rahat nasıl olabilirdim onu bulmaktı. Fakat bana huzur artık haram olmuştu. Yan yana oturanlar arasında sınıfta genel bir huzursuzluk baş gösterince, sıralara sınırlar çizilmeye başlandı. Cetvelle sıranın uzunluğu ölçüldükten sonra 3'e bölünüp her ögrenciye düşen kısım belirleniyordu ve bu kurallara uymak gerekiyordu. Sınır ihlalleri ciddi yaptırımlarla cezalandırılıyordu. Sanki ufak bir getto yaşıyor hissine kapılmıştım. En başından beri bir nazi subayını andıran Namık çizgiler çekildikten sonra bir Hitler'e, Serkan ise Goebbels'e benzemeye başladılar. Artık öğrencilik benim için esarete ve zülme dönüşmeye başlamıştı ki bu kötü gidiş bir gün son buldu.

Sınıfımızın kapasitesinin iyice tavan yapması ve sıraların yetersiz kalması nedeniyle sonunda sınıfa kolçaklı sandalyeler getirildi. Vakit kaybetmeden atılarak öğretmenimizden kolçaklı sandalyelere geçebilmek için izin istedim. Neyse ki üzerimdeki kara bulutlar dağılmaya başlamıştı ve öğretmenimiz bu isteğimi kabul etti ve ben de böylece Serkan ile Namık'ın arasında oturmaktan kurtulmuş oldum.

Artık okuldan eve gittiğimde, ‘Susam Sokağı' nda "Arada kaldım tam arada" parçasını dinlerken gözlerim dolmuyordu…

Hiç yorum yok: