
Değerli okurlar…
Röportajlarımız sohbet şeklinde oluyor genelde. Çünkü her röportaj yaptığım kişi aynı zamanda arkadaşım. Bu İbrahim Başarır'ın "oynamadığım filmi izlemem" demesi gibi bir şey.
İlk ay röportajımızda Ahmet Taşkent'i konuk aldık. Tanımayan yoktur ama çok kısa bir sunuş...
Kendisi kentsoylu olmasına ve dedesinin paşa olmasına rağmen çiftçi ve köylünün yanında yer alabilme tevazusu gösterebilen Ahmet Taşkent'i... Yüksek tahsilinin ardından, çiftçi ve köylüye hizmet amacı ile Ziraat Bankasında işe giriş yapar, zaman içerisinde yükselir, genel müdür vekili iken, bu pozisyonda çiftçilerle hiç görüşemez olduğunu fark edip, Anadolu'ya, vezne memuru olarak tayinini ister, bu fikrinden kendisini vazgeçirmek için dönemin bakanı kendisini bizzat arar ama özel kalem memuru "Artvin’e vardığını tahmin ettiğini" söyler bakana… Artvinde başlar Ahmet Bey'in "dağ evi" sevdası… Sonrasını hepimiz biraz biliyoruz…
-Ahmetçim, nereden başlasak? Hangi birinden, bizim anılarımızı anlatsak yeter ama...
-Günerb, onu bir başka aya saklasak, sen gelmişken dağ evine ben en baştan başlayayım, madem paşa dedemden ve kentsoyluluktan bahsettik...
Emin Efendi ve Muhafaza Edilen Bağnaz Olmayan Gelenek
...Çankırı mutarassıfı Emin Efendi, döneminde çalışkanlığı ile göz doldururmuş.. Padişah Hazretleri Çankırı'ya yaptığı habersiz bir ziyarette, şehrin mutasarrıfını sormuş, "Mutasarrıfımız meşhuttadır(memurlara suçüstü yakalama amaçlı yapılan denetim kastediliyor) Hünkarım" cevabını almış ve ziyadesi ile memnun olmuş, çalışan Emin Efendi'yi yanına çağırtmamış. Şehirde gezmeyi sürdürürken, zabitlerin bir hırsızı kovaladıklarına ve ileride iyi giyimli bir efendinin hırsızın yolunu kesip, onun üzeine atlayıp onla çamura düşmesi ile elbiselerinin kirlenmesine aldırmayarak yakalanmasına vesile olmasını görmüş. Bu efendinin şehrin bir ileri geleni olduğunu anlayarak yanına gitiğinde, yanıdakiler Padişaha "derdest eden(yakalayan)in Emin Efendi olduğunu" söylerler. Padişah ise, "Çankırı'da Emin Paşa var, ben daha denetlemem burayı, gözüm töbe, asla arkada değil" der. O dönem paşa yapılma belli usule tabi olmadığından, padişahın iki dudağının arasından çıkan söze bağlıdır ve Emin Efendi artık Emin Paşa'dır, büyük dedem... Onun soyundan gelen ben ise, asla kendimi üstün görmeyerek, ailevi bir geleneği de sürdürerek, yüksek tahsilimi bitirince yalnızca, Toprak Mahsülleri Ofisi, Ziraat Bankası ve T.C. Yağlı Tohumlar Kooperatifi'ne iş başvurusunda bulunup Ziraat Bankasını tercih ettim, sonrasını biliyorsunuz ve kendimi Artvin’de buldum.
-Bize Artvin yıllarınızı anlatın lütfen...
-Artvin'de birçok şey öğrendim. Öne çıkanlar, genel müdür vekilliğinden sonra vezne memurluğu güçmüş, Artvin çok güzelmiş, aşırı bakir bir doğası ve göz alan yeşil bitki örtüsünü haizmiş, Çankırı'ya sandığım kadar yakın değilmiş… Ormanda huzur bulmak adına gittiğimiz bir piknikte dağ evi fikrim oturdu ve Artvin’de bu fikrimi tatbik etme imkanı bulup memnun kaldım.
Bob Ross’a İki Çift Söz…
-Ve resim yapmaya da bu dağ evinde mi başladınız? Çünkü sizi hep pastoral ve panoromik resimlerinizden tanıyor halk…
-Ben de buraya söz nasıl gelecek diye düşünüyordum. Önceden de amatör bir ressam olarak ben, Artvin'de tekniğimi geliştirmeye oldukça zaman ve motivasyon kaynağı buldum. Pastel boyadan sulu boyaya geçtim, tv.de pratik ve çocukları özellikle ilk gençlik yaşlarındaki kardeşlerimizi resme teşvik edici doğa resimleri programları yapma fikrini edindim; Bob Ross'un yaptığından 10 yıl kadar önce bu bahsettiğim… Bu fikrimi trt'ye sundum, olumlu cevap aldım, renkli tv.nin yaygınlaşmasını beklerken trt'ye sözleşmeli personel olarak gelen Bob Ross bu fikrimi çaldı...
-Ben Bob Ross'un..
-EV-VET! Kimseler bilmez. Bob Ross ressam değildir ve trt'de satın alınan makinaları kurmak için gelen, trt teknisyenleri kurulum ve işletimi iyice öğrenene kadar kalmak üzere sözleşilen bir makine teknisyenidir. Ressam değildir, şarlatandır. Saçları ise popüler kültürün tam da olmamızı dayattığı gibi, sunuma elverişlidir. O saçlar bende olmuş olsa idi bugün dünya çapında idim.
-Yok Ahmet Bey, "ben Bob Ross'un ta a.k." diyecektim...
-İyice kabalaştınız... O Bob Ross...
-Ahmet Bey, şarap içmeye ara vermeli miyiz sizce?
-Verelim gözüm. O Bob Türkiye'ye hiç gelmeyecekti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder