Simit

Kayhan KOLCU

Ne işim vardı benim burada?

Müzik setine bir caz sidisi yerleştirip evde, kütüphanemde, o çok sevdiğim kitapların arasında oturmak varken. Burada; bu tozun kirin içinde, işçi tulumunun içinde, Cem Karaca’ nın sesi beynimin içinde... Parasızlık ne hale getirmişti beni. Peki nasıl dayanabiliyordum tüm bunlara? Dalmışım... Kendime geldiğimde gözüme susam tanesi taşıyan bir karınca ilişti. Bazen en karmaşık soruların yanıtları en basit yollarla gelir sevgili okur.

Heyecanlandım. Hemen eve koştum. Koşmadım aslında 500T’ ye binip gittim. Tembel feylesof İbrahim Başarır’ ın benim sorumun cevabını benden önce bulması beni şaşırtmıştı. Herşey ortadaydı işte... SİMİT!

Simit hayatın ta kendisidir. İnsanın gelişiminin yapı taşalarındandır; var mıdır bir öğünün simitle geçiştirmemiş kimse? Kolay bölünebilir yapısı sayesinde paylaşımcılığa sevk eder; arkadaşına ‘ yin mi lan?’ dedirten kaç yiyecek vardır? Öğreticidir, o değil midir bize hayatın yavanlığını gösteren, ısırıp bayatladığını anladığınızda hayal kırıklığına karşı direncinizi artırmak değil midir asıl amacı? Pastene simidi kisvesine bürünmüş bir simitte görmeseydik samimiyetsizliğin tablosunu herkese güven duymaz mıydı bu toplum?

'Masada simit varsa çay demlenir' diyor Albert Camus. Ne kadar güzel özetliyor simitin varoluşculuktaki yerini. Üstadın bu sözleri üstüne bize konuşmak düşmez.

Hiç yorum yok: