Kontrol

Ahmet TAŞKENT

Hayatım 3 şeye endekslenmiş durumda. Uyku ve yemek. “2 şey saydın!” diye atlayacaksınız hemen, biliyorum. Terbiyesizleşmek istemiyorum.

Telefonları açmıyorum. Sebebi gayet basit; “Başıma bir iş açılabilir.” Eğer telefona bakmamı istiyorsanız, sizle hiçbir sorunum olmadığına ve herhangi bir aksiyon girişiminde bulunmayacağınıza dair kendinizden emin olmalısınız. Benden çok bir şey beklememelisiniz, 4 dakikalık konuşmamızda toplam 4 kelime edebilirim. Sahte gülüşlerle bezerim konuşmayı, farkına bile varamazsınız. Zaten beni aralarda “Sahte gülme lan!” diye uyaranlar gerçek ve beni tanıyan dostlarımdır. Bu 4 dk.’da 4 kelime kuralını ancak E.E bozabilir. Ona istediğini veririm, çünkü bilirim ki kısa cevaplarım tatmin etmez arkadaşımı. Duymak istediği şeyleri söylemekten çekinmem, nabza göre şerbet veririm, veririm ha veririm, veririm canlar veririm.

Kontrolün bende olmasını severim. İsterim ki hep benim istediğim olsun. Gideceğimiz yeri ben belirlemek isterim, ne yemek yiyeceğimizi de bana sorsunlar. Kayhan’ın ne giyeceğine benim karar vermek istediğim zamanlar da oldu. Ama bunu insanları rahatsız etmeden yapabildiğime inanıyorum. İnanıyordum. Son dönemde Cem bu yanımı biraz çözdü, huzursuzum. Espiriyle geçiştiriyorum, aslında öyle değilmiş gibi davranıyorum, gülüyorum. Cem “Sahte gülme lan!” dediği anda federasyon başkanı, karar mekanizması konumum yerle bir olabilir. Sıkıntılı günler.

Ben de isterdim kontrolü başkasına bırakayım, bana desinler şöyle yapıyoruz, ben de yapayım. Ama dostlar şunu bilmenizi isterim ki, bu konuda acı tecrübelere sahibiyim. Eskiden öyle bir insandım. Size hangi birini anlatayım? Kendimi kaç defa Bostancı lunaparkında kum torbasına yumruk atarken bulduğumu anlatmamı ister misiniz mesela? Giray ağzını büzük yaparak torbaya yumruk atarken sıranın kendisine gelmesini bekleyen çocuk olmam sizi mutlu eder mi? Herkes attığı yumrukla 4000-5000 skor yaparken, şu an ismini vermek istemediğim arkadaşımın “Şimdi ben bir vuruyormuşum 1000 yapıyormuşum” diyip kahkahalarla güldükten sonra yumruk atıp skor tabelasında 732’yi bulması kadar hüzünlü ve acılı günlerdi benim adıma. Kahretsin. Ne yapacağına Küçükyalı kaplanlarının karar vermesini beklersen sonuçlarına da katlanırsın. Bile bile lades.

Üniversite yıllarında ise ‘işini bilir’ sıfatıyla adını dimağıma kazımış olan kadim dostum Erkan’a emanet etmiştim kendimi. “Ne yaparsak hayattan daha çok verim alabiliriz?” sorusunun cevabıdır Erkan. Zaman zaman sayısı çift hanelere ulaşan abaza erkek grubunu bir araya toplayıp, ‘nasıl kıvılcım çıkmadan birkaç saat geçirilebilir?’ sorunsalının çözümüdür. Dedim ki bunun başı hiçbir zaman derde girmez, nasılsa her zaman işini bilir, bırakayım kararları o versin, ben de rahat ederim. Ama çok geçmeden anladım ki, hataların en büyüğüymüş bu… Hani vardır ya, profesör bir şey icat eder, ardından o tarihi “Kötü insanların eline geçerse, canavara dönüşür bu.” cümlesini sarfeder. İşte ben bunun ilk ağızdan direk Erkan için söylendiğini düşünüyorum. Kararı Erkan’a bıraktım, kendimi bir anda kalorifer tarafında yatıp, gece kan ter içinde uyanırken buldum. Dönüp sağıma baktığımda ise yastığını puf yapmış, melekler gibi uyuyan Erkan’ı. Kararı Erkan’a bıraktım, kendimi buz gibi havada üzerimde sadece bir tişörtle Caddebostan sahilde içerken buldum. Yanıbaşımda ise uzunkollu ve kapşonluyu üzerine geçirmiş çekirdek çitleyen Erkan’ı. Kararı Erkan’a bıraktım, kendimi gençliğimin en güzel yıllarında kahve köşelerinde king basarken buldum. Hayır Nejat’ın kafasına kafasına çaktım rıfkıları, erkekleri, orası ayrı. Nejat için sorun olmadı gerçi, erkek sever o.

Baktım kendimi kotaramıyorum, ben de Erkan’ın kararlarının esiri olmaya karar verdim. Yaklaşık 5 aydır askerde, o yüzden kararları şimdilik ben veriyorum. Gelsin, kararlarıyla beni hapsedecek yine.

Bu şekilde geçen seneler beni daha da sertleştirdi, her şeyi 2 defa düşünmeye başladım, öküz altında buzağı aramalar bu senelerin ardından başladı. Paranoyaklaştım. Erkan sayesinde öğrendiğim bir, iki numarayı diğer arkadaşların üzerinde deneme şansım oldu, ki Efe bunu iyi bilir. Bu köşe aracılığıyla seneler önce yaptığım şerefsizlik için özür diliyorum. Ayrıca Kamil’in suratına çarptığım su fahiş bir hataydı. Erkan’ın ruhuydu o hareketleri yapan size, ben değil. Kusura bakma Efe. Kusura bakma Kamil. Ya da bak Kamil ne yapayım. Ben zaten bitmişim.
İşinize gelirse.

Hiç yorum yok: