
Hayatımda hiç bu kadar alçaldığımı hatırlamıyorum. Benim gibi dünya edebiyatını hatmetmiş birisi için affedilmeyecek bir hata yapmıştım. İnsanlar bana anlayış gösterse bile aynada kendimle yüzleşme cesaretini nasıl toplayacaktım. Belki bu satırları kaleme alarak biraz rahatlama fırsatı bulurum diye ümit ediyorum.
O kara cuma günü kitap ve kedi sever dostum Kayhan'la her zaman ki kitap teatisi günümüz için Salacak'taki balıkçı barınağında buluşmuştuk. Gözlerden uzak, Topkapı Sarayı manzarası eşliğinde, ellerimizde Balıkçı Ramiz Kaptan'ın hazırladığı çaylarla sıcak sohbetlere dalıyorduk. Havaların biraz soğuması buluşmalarımızın aksamasına sebebiyet veremiyordu çünkü o küçük yuvada artık "kumtel" marka son model ısıtıcı sayesinde şiddetli esen poyrazın soğuğundan kendimizi koruyorduk.Balıkçı Ramiz ise biz orada değilmişiz gibi gündelik hayatına devam ederdi. Çayını demler, ağlarını örer ve köpeği Lacan'ı alıp dolaşmaya çıkardı. Lacan'ın adı da böyle bir buluşmamız sırasında konmuştu. Her ne kadar biz , aman Ramiz Kaptan yapma etme koca adamın ismi köpeğe konur mu desek de, inadından bir türlü vazgeçiremedik.Neyse o unutmak istediğim güne dönmek daha doğru olucak, belki başka bir yazımda Ramiz Kaptan'ın köpeğinin isminin hikayesini anlatırım.
İşte o gün ikimizde yanımızda değiş - tokuş yapacağımız kitapları alarak barınağın yolunu tuttuk. Ramiz Kaptan çaylarımızı demlerken biz de bir yandan sohbet ediyorduk. Ben yanımda Salman Rüşdi'nin "Utanç"ını, Kayhan ise Ivan Gonçarov'un "Oblomov"unu getirmişti. Ne kadar uzun zamandır bu şaheseri merak ediyordum; aslında çok daha uzun zaman önce okumam gerekirdi. Ayrıca tam bir "Aylak Adam" hayranı olan ben için C. ile Oblomov arasında ne gibi benzerliklerin ve farklılıkların bulunduğunu görecek olmak şimdiden beni heyecanlandırmıştı.
Konu ayrıksı karakterlerden söz açılmışken işte o talihsiz dakikalara yavaş yavaş yelken açtığımızın farkında değildim ben.Beyaz Mantolu Adam, Josef K ve Oblomov'dan bahsederken dostum "Uyuyan Adam"daki karakterin de aynı kategoriye sokulabileceğinden bahsetti.İşte dostum bir yandan bana karakterin özelliklerini sıralıyordu ancak ben kulağımı ona veremiyordum o anda. Tamamen aklım bambaşka bir yerdeydi. "Uyuyan Adam"ın yazarının kim olduğunu düşünmekteydim ve bir yandan da kendime kızıyordum. Nasıl olur da hatırlayamıyordum.
Kayhan ise tabi ki benim romanı bildiğimden emin konuşmasına devam ediyordu ta ki gözlerimin içine bakıp onu dinlemediğimi fark edene dek.Dostum durumun farkına varıp, çaresizliğimi görünce, George Perec'in karakteri hakikaten tam bir Oblomov sanki, diyerek bana yardımcı olmaya çalıştı. İşte bu ufak bilgi ihtiyaç duyduğum şeydi ve ben de hiçbir şey olmamış gibi Charles Bukowski'nin karakterlerinde de aynı uyuşukluğu ve tembelliği bulabiliriz diye devam ettim. Durumu ucuz kurtarmış olabilirdim, zaten dostumun yanında rezil olmak gibi bir hadise söz konusu bile değildi; fakat kendime kızmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Ayrıca aynı cümle içerisinde iki kere kendi kelimesini kullandığımın farkındayım ama içimdeki o öfkeyi tarif etmek için dilbilgisi kurallarından sıyrılmam gerekiyordu.
Sonunda Ramiz Kaptan'a teşekkür ederek, barakadan ayrıldık. Ancak kafamın içinde üstad George Perec'in en önemli eserini hatırlayamanın burukluğu ve ezikliği devam ediyordu. Belki de o kadar çok kitap okumuştum ki o tarihe kadar, artık beynim daha fazlasını kaldıramayacak hale geldi ve ilk fireyi işte o gün verdi.Artık o çok sevdiğim kitaplarıma biraz ara verme ve Erika marka daktilomun başına geçip hayatımın romanını yazma zamanının geldiğine karar verdim.
Belki içimdeki bu utancı bir eser ile silebilecektim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder