
Şimdi şöyle oluyor.
Ar namus şişesini taşa çalıp, kime ne diyen bir toplum olduk. Benim, halkımın, o kadar da uzağa gitmezsek, içinde bulunduğum arkadaş grubumun, tavırları ve hareketleri ortamdan ortama değişir oldu.
Cumartesi gecesini bir şişe sıcak şarap ve az pişmiş bir biftek eşliğinde asmalı mescitteki o eski meyhanemde geçireceğimi zannederken, telefonumun acı acı çalmasıyla kendime geldim. Arayan bir çalışma arkadaşımdı. İş yerine gitmem gerektiğini söylüyordu. 'Peki' dedim naif bir ses tonuyla.
Üstüme 1 gün önce aldığım ve çok güvendiğim Adidas'ın yeni yaz kreasyonunda yer alan, üzerinde İstanbul Beyoğlu yazan siyah tşirtümü giydim. Altına ise annelerin yeni favorisi Defacto mağazasından, bizzat annem tarafından alınmış ciddiyeti simgeleyen kahverengi kumaş pantalonumu giydim.
Yürüyüşüm bir değişikti. Cebimde param da vardı. Sanki küçük dağları ben yaratmıştım. Ama unuttuğum bir şey vardı. En alttaki 2 sene önce alınmış, yıpranmış trimm dich yazılı adidas ayakkabılarım. Hatırlayınca kendime geldim. 10 saniye içerisinde bir öze dönüş yaşamıştım.
Vapura bindiğim zaman aldığım 2 lokal gazetemi aldım. İskeleye doğru ilerledim. Jeton almam gerekiyordu. Parası tam olanların hiç bir laf bile etmeden sadece paralarını uzatıp jetonlarını aldıkları jetoncu hanımefendiye 'Bir jeton alabilir miyim, teşekkürler' diyip jetonumu da alarak turnikeye doğru ilerledim.
Jetonumu atıp iskeleye girdim. Kalabalıktı. Beşiktaş İskelesi'nin en büyük özelliği olan birbirinden güzel kızlar o gün bir başka güzeldiler. Akşam cumartesi akşamı olduğundan giyimleri daha düzgün, aralarda mini etekler beni benden alıp elimdeki yarım duran gazeteme yöneltti. Bakmak istiyordum ama 'kıro muyum ben, abaza mıyım?' diyip gazetenin ön sayfasındaki saçma bir haberi okurmuş gibi yapıyordum. 'Ne zaman açılacak kapılar, bu işkence ne zaman bitecek?' derken kapılar açıldı.
Vapur 3 katlıydı. İçimi bir çocuğun yeni oyuncak aldığındaki neşesi kaplamıştı. Hemen en üst kata çıkıp en arka sağdaki koltuğuma geçip trip yapabilecektim ki işler yolunda gitmedi. Her yer dolmuştu. Dışarıdaki başka mekanları da tercih edemezdim, ya yanıma güzel bir kız otursaydı ve tam gözü bana ilişmişken ani bir rüzgar gazetemi dağıtıp beni zor anlara soksaydı. Olmazdı. Kendime kimsenin oturmadığı ve karşısındaki koltuklarında boş olduğu bir ikili koltuk seçtim. Oturdum. Gazetelerimi de yanıma koydum.
Uzun zamandır futboldan haber alamıyordum. İçim içimi yiyordu ama hemen sol yanımda iki güzel kız vardı. Direk spor sayfasından başlasam acaba gözlerinde sıfıra iner miyim derken kendimi 1. sayfadan 2. sayfaya geçerken buldum. Bunları okumak istemiyordum ki ben. 'Trabzon ne yapmış, bjk yenilmiş, Sinan Engin ne demiş?' diye çok meraklanıyordum. Ama spor sayfasına ulaşmak için bir sürü sayfa çevirmem ve her çevirdiğim sayfada biraz da olsa kalmam gerekiyordu.
Zaman geçiyordu. Spor sayfasına tam gelirken olanlar oldu. Karşıma biri dünya saç ve yüz güzeli, diğeriyse dünya tikilik ve cilt bakımı şampiyonu 2 kız oturdu. Birinin üzerinde adidas'ın gayet trend eşofmanlarından yeşil üzerine beyaz 3 çizgili modelinden vardı. Hemen tşirtümü düzelttim. Adidas çok genel bir markaydı. Neden tişörtümü göstermek istiyordum ki?
Hayatımda ilk defa gördüğüm ve muhtemelen bir daha görmeyeceğim bir kız benim kafamda saçma fikirler oluşmasına neden oluyordu ki en saçma hareketimi yaptım. Erkek bacak bacak üstü atmasından, entel ve kızlar tarafından çok kullanılan bacak bacak üstüne atma stiline geçtim. Pantalonumun düzgün ütüsünden kaynaklanan o ince çizisi görünecekti ki, başımdan kaynar sular akmasına neden olan şey oldu. Anahtarlarım ve bozuk paralarım cebimden yere düştü. Allah belamı vemişti.
Sahte ve hafifçe sırıtarak, çok kısık bir bir mırıldanmayla (ulan ne adamsın), düşen eşyalarımı yerden aldım. Ve hemen kalkıp ordan koşarak uzaklaştım. Dışarı çıktım bir sigara yaktım ve boğaza bakarak 'İstanbul sen mi büyüksün ben mi?!' diye haykırdım. Yazış ta.
Vapurdan o kızlarla karşılaşmadan indim. Ders almamıştım kendimi bir taksiye atarkenki şovum görülmeye değerdi.
Sonuç olarak ben nasıl böyle oldum? Biz neden böyle olduk? Bilemiyorum. Kayhan'a hobit arkadaşımız Emir Budağın yanına giderkenki 'olm Emir'in yanında 2 kız varmış staj eğitimden, birerbuçuk pastırmalı kavurmalı kaşarlı pide yiyip, ikişer ayran içtiğimizi söylemeyelim' diyişimdeki hafif sırıtma yaratan esprimde, 'acaba biraz da gerçeklik payı var mıydı?' diye düşünüşüm bile beni korkutuyor...
06.26 Şafak Film Headquarters / Zincirlikuyu ( Dur Yolcu BLM 4 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder